20 Şubat 2013 Çarşamba

Ağaç Yaşken Eğilir




Çocuklar ne müthiş yaratıklar.
Ve büyüyorlar bir şekilde. Nasıl bir birey olacaklarına dair ipuçları çok da belli değil. Biryandan da çok fazla faktör var.
Olumlu genle gelenler: Bir canım bebek örneğin, ışıl ışıl, arkasında minicik yaşında iz bırakıyor. Nefis bir gülen yüz her kapıyı açıyor. Onunla birlikte yanında kim varsa sebepleniyor. Ben de onunlayım, sebepleniyorum ben de. Bu bebeğim güzel de üstelik. Başka bebekler var yine öyle güler yüzlü, onlar da güzeller cok. Güzeller çünkü güleryüzlüler, insanin içini açıyorlar. Güzel mi çirkin mi diye sorsanız, herkesin ortak cevabı “ay başka bir bebek” oluyor.
Derken güleryüzlü bebekler büyüyorlar. İş görüşmelerinde, arkadaş ortamlarında en çok sevilen, aranılan insanlar oluyorlar. Kariyerleri boyunca o olumlu dışa yansımaları sayesinde herkesten önce terfi ediyorlar ve kimse onları kıskanmıyor, herkesten tebrik alıyorlar, candan kutlanıyorlar. Belki de başkalarına göre daha az becerileri var ama patronlar onlarla çalışmak istiyor. Uyumlular zira. Takımdaki herkesin içini açıyorlar.
Genlerden şanslı gelmişler. Bu işin % 50 si diyor araştırmalar. Sonrası zaten hep böyle gidiyor. Çözüm odaklı ve pozitif tutumlu oluyorlar, olumlu dil kullanıyorlar kendiliğinden. Bebeliklerinden beri insanların ilgisini çekiyor olduklarından çevreleri ile barışıklar. Normal şartlar altında hayatları kolay ve önleri açık. Kendi hayalleri büyüklüğünde yaşıyorlar.
Olumsuz genle gelenler: İşte burada anne babanın tutumu çok önemli. Hem örnek olmak, hem de tutarlılıkla ve kararlılıkla davranmaları çok önemli. Daha çocuklarının bebekken aksi, huysuz olduklarını tespit ettikleri andan itibaren onlara nazik ama tutarlı olmaları öneriliyor. Taviz vermemek ve davranışlarda örnek olmak ve asla pes etmemek gerekiyor.
Dün dünya güzeli bir kız çocuğu ile tanıştım. Henüz oniki yaşında. Hemen ilgimi çekti, içimi çekti. On dakika olmadı ki ne kadar olumsuz bir karakter olduğu çıktı ortaya. Hiçbirşeyden memnun kalmadı. “Hava soğuk, hava sıcak, deniz soğuk, deniz dalgalı. Onu yemem. Bunu da yemem. Gidelim, sıkıldım. TV de program var onu seyretmek istiyorum. İnternetten değil tv den seyretmek istiyorum.” dedi. Günün sonuna dogru o güzellik silikleşti giderek, önemi kalmadı. Anne arkadaşları ile birlikte daha sohbet bile edemeden kalkıp gitmeyi, onun arzusunu yerine getirmeyi tercih etti.
Annenin öğretmek için ne güzel bir firsatı vardı oysa. İleride çocuğunu kollayamadığı zaman onun hayal kırıklıkları icin üzüldüğünde bilmeyecek ki herşeyi değistirme, çocuguna olumlu tutum alışkanlığını öğretme şansına sahipken yapmadı. Ona; tane tane, gitmiyor olmalarının gerekçelerini sakince anlatip, gitmeyip ( davranışı ile de destekleyerek) kızı surat assa bile orada kalmalıydı. Kızı sanıyor ki şimdi herzaman kendi istediği olacak böyle söylenip surat asınca. Oysa hayat çok sert olabiliyor. Önce arkadaşları onu hayal kırıklığına uğratacak. Sonra iş hayatı zorlu geçecek. Çok çok farklı başarıları becerileri olmazsa işi çok zor.
Öğretilmiş ve öğrenmiş olanlar: Bir pizza lokantasındayız. Çocuklar ingiliz. Anne onlara öğretmiş, bir çocuk yuvası sahibi zaten. Abla kardesin canı sıkılmasın diye ona oyunlar icat ediyor. Kendisi de minicik esasen. Belki onuncu kerede aynı filmi koyuyor anneleri önlerine, biz sohbet ediyor, kalmaya devam ediyoruz zira. Derken arka masadan başka İngiliz cocuklar eğilip dahil oluyorlar o filme. Fotoğrafta görüyorsunuz iste, hemen kulaklıklarını paylaşıyor ve birlikte izlemeye başlıyorlar. Anne, babalar mutlu, biz mutlu. Çocuklar dünya güzeli, özeli.
20120814-153903.jpg
Hiçbirşeyi için geç değil biliyorsunuz. O güzelliğinin herseye yeteceğini zanneden küçük kız için de geç değil; ya anne el atacak önce kendini eğitecek inatla kızına doğru davranışı öğretmeye, ya da kendisi daha zor yoldan ve geç de olsa öğrenmek zorunda kalacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder