20 Şubat 2013 Çarşamba

En Altta Yatan Değere Ulaşmak



Can Karaburçak/1 Eylül 2012
Son 5 senedir yavaş yavaş ve sağlam sağlam bedenime eklenen 8 kilodan kurtulmak için çeşitli oyunlar oynamaktayım; kandırma oyunları, kendi kendimle. Önce spor yapmak için İstanbul’un en pahalı en havalı, en, en, en, nesi varsa, o klübüne üye oluyorum. Kendi kendime “Bak sana istediğin herşeyi sağlıyorum artık düzenli gidersin” diyorum.  Evet nefis gidiyor başlangıçta sporlu hayat. Derken 2 hafta içinde bir sürü eğitim, görüşme, seyahat bahanesi  ile ve gerekçelerimin geçerli olmasının verdiği iç rahatlığı ile kaytarıyorum. Oysa  her gitiğimde spor sonrası duygusu bana kendimi şahane hissettiriyor. Ama hafızam “balık” bu konuda.
Derken zayıflamayı başarmış arkadaşlarımın diyet listelerini alıyorum. Okumadığım kitap yok. Hepsinin ortak aklını bulup uygulamaya koyuluyorum. İlk 4 gün nefis geçiyor. Hemen kilo da veriyorum. Sonraki günler ne oluyor bilmiyorum. Şu cümleleri kurarken yakalıyorum kendimi; “Aman ya geldik gidiyoruz.  Ne saçma şimdi kendimi şu nefis mezelerden, şaraptan, rakıdan eksiklemem. Boşver, sonra diyet yaparsın”.
Eee koçluk yaparken ne yapıyorum müşterilerime; onlara ulaşmak istedikleri şeyin değeri ne ise onu farkettirmek, isimlendirmek için sorular soruyor ve arkasından o konudaki motivasyonlarını nasıl devam ettirecekleri yönde güçlü bir süreç uyguluyorum.
Kendime bu neden işlemiyor? Sağlıklı olmak benim için değerli olmalı oysa. 8 kilo fazla ile sağlıksız değilim. Hatta bu yaşım için doğal botoksluyum, iyiyim yani. İç referanslıyım ya, başkalarının bana “ aa ne kadar kilo almışssın” demesi de, “sen halledersin” demesi de işe yaramıyor.
Ankara’dayım bu ara. Bir arkadaşıma rastlıyorum. Harika incelmiş. Bana diyetsiyeninin telefonunu veriyor. Hayatımda bir defa yıllar önce diyetisyene gitmişim, ondan da kilo alarak 2 hafta içinde ayrılmışım. Bana uygulanan baskı hoşuma gitmemiş. Buna rağmen kendimi bu yeni diyetisyenin  karşısında buluyorum biranda.Hangi ara vakit buldum, randevu aldım, gittim inanamıyorum ben de kendime.  Birden içim çoşku (Mine gülme biliyorum yanlış yazdım, olsun) ve istekle doluyor. “Lütfen beni hemen ele alın. Sizinle işbirliğine hazırım” diyorum. Ama o da ne; o beni kabul etmiyor. Uzak mesafeden çalışmazmış. “Yaa skype var, ben kilomu yağ oranımı, şunu, bunu yaptırırım gönderirim” diyorum.” Olmaz” diyor. İçimdeki istek nasıl kuvvetli oysa. “Yapmayın benim motivasyonumu öldürmeyin bu çok büyük bir kötülük “diyorum. “Hayır yapamam prensiplerime aykırı diyor ve beni reddediyor.:(
Çok merak ediyorum. Hangisi doğru? Bir müşterinin kendi için değerli bir sonuca ulaşmasını desteklemek adına ona esnek davranabilip el uzatmak mı , yoksa kendi tanımladığımız başarı kriterlerine sıkı sıkı sarılmak mı? Burada yanlış veya doğru yok. “Duruma göre” yaklaşımı olmalı sanırım. Cevabı düşüne dururken, hiç çalıştırmadığım bir bankadaki hesabıma o diyetisyenin 1 aylık  ücretini gönderiyorum. 6 ay boyunca da göndermeye söz veriyorum kendi kendime.
Peki bu altı ay boyunca nasıl olacak da diyet yapacağım? Daha da önemlisi hangi dürtü ile başlayacağım. Motivasyonum dışardan gelecek bir destek  ile  değil;  benden, içerden gelecek bir sağlam bir cevapla sağlanmalı çok iyi farkındayım.
Önümüzdeki hafta kendime ödevim; hastalanmadan, gerek olmadan bu kiloları vermenin benim içimdeki kilit değerini bulmak.
Onu bulunca bu işi sonuçlandırmak için harekete geçeceğim. Ve başaracağım.
Biliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder